Paylaş Facebook Facebook Facebook Facebook Facebook
19.11.2014

1. Latin Amerika Ülkeleri Müslüman Dini Liderler Zirvesi sona erdi

​​


Diyanet İşleri Başkanlığı ev sahipliğinde İstanbul Conrad Otel’de düzenlenen 1. Latin Amerika Ülkeleri Müslüman Dini Liderler Zirvesi kapanış programı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla gerçekleşti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, burada yaptığı konuşmada, zirve dolayısıyla 40 ülkeden 70 temsilcinin İstanbul'a geldiğini kaydederek, "Buraya gelen kardeşlerimiz birbirlerini daha iyi tanıdılar, birbirlerini dinlediler, sorunlarımızı, İslam dünyasında ve Latin Amerika'da özellikli olarak tespit ettiler. 5 gün boyunca birbirleriyle muhabbet ettiler. Malum, “Muhabbetten Muhammed oldu hasıl, Muhammedsiz muhabbetten ne hasıl" ifadelerini kullandı.

Erdoğan, zirvenin İstanbul'da gerçekleşmesini çok önemsediklerini vurgulayarak, zirvenin, Türkiye ile Latin Amerika ülkeleri arasında dostluğa ve dayanışmaya vesile olmasını ve özellikle Latin Amerika ülkelerindeki Müslümanlarla var olan gönül köprüsünün daha da sağlamlaşmasını temenni etti.

Türkiye olarak Latin Amerika ülkelerine 2015 yılı içinde daha fazla ağırlık vereceklerini vurgulayan Erdoğan, “Küba'dan değerli kardeşim bizleri Küba'ya davet etti. Zaten bizim şu andaki planlamamız içerisinde var. Nasip olursa 2015'in başlarında Küba'ya bir ziyaretimiz olacak. Geniş bir heyetle inşallah Küba'ya bu ziyareti gerçekleştireceğiz. Latin Amerika ülkelerine inşallah 2015 yılı içinde daha fazla ağırlık vereceğiz. Aynı şekilde Afrika'ya. İşimizin tüm dünyada ne kadar ağır olduğunu, sorumluluğumuzun ne kadar fazla olduğunun idraki içerisindeyiz. Tabii sorumluluğun idraki içinde olmak yetmiyor, icraat gerekiyor, netice gerekiyor. İslam dünyasında bu noktada sıkıntımız çok büyük."

"Kolomb daha Amerika kıtasını keşfetmeden İslam dini kıtada inkişaf etmişti"

Erdoğan, şunları söyledi: Latin Amerika'nın İslam'la tanışması, 12. yüzyıla kadar dayanır. Amerika kıtasının 1492'de Kolomb tarafından keşfedildiği iddia edilir. Oysa Kolomb'tan 314 sene önce 1178'de Müslüman denizciler Amerika kıtasına ulaşmışlardır. Kristof Kolomb'un hatıralarında Küba kıyılarında dağın tepesinde bir caminin varlığından bahsedilmektedir. Kübalı kardeşimle bunu konuşuruz. O dağın tepesine bir cami bugün de yakışır. Yeter ki böyle bir şeye müsaade etsinler. Kolomb daha Amerika kıtasını keşfetmeden İslam dini kıtada inkişaf etmiş, yayılmıştı."

İslam’ın, insanın kendi tercihiyle kendi iradesiyle inanmasıyla birlikte Allah'ın kişiye bahşettiği en büyük hediye, hidayet olduğunu belirten Erdoğan: “Eğer kalplerine, kulaklarına damga vurulmuşsa, gözlerine de perde inmişse, ne kadar anlatırsanız anlatın onlar inanmayacaklardır. Yine de bize düşen son nefesimize kadar Hakk'ı anlatmaktır, son nefesimize kadar insanları Hakk'a davet etmektir. İşte bu şehir, İstanbul, özellikle de Latin Amerika ülkeleri nezdinde anlatma, Hakk'a çağırma yani tebliğ vazifesini hakkıyla yerine getirmiş bir şehirdir. Bu şehrin böyle bir özelliği var. Büyük bir iftiharla ifade etmeliyim ki İstanbul'un başkent olduğu Osmanlı Devleti dünyanın birçok ülkesine olduğu gibi Latin Amerika ülkelerine de ulaşmış oralarda da hakkı savunmuş, oralarda da tebliğ vazifesini yerine getirmiştir."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1866'da iki Osmanlı gemisinin Ümit Burnu'ndan geçerek Basra'ya ulaşmak üzere İstanbul'dan ayrıldığını, okyanusa açıldığını ancak yollarını kaybederek Brezilya'nın Rio sahiline vardığını anlattı.

Erdoğan, şöyle devam etti:

"Gemide bulunan ve alim bir zat olan Abdurrahman Efendi, Brezilya'da kaldı ve yıllar boyunca Brezilya başta olmak üzere Latin Amerika ülkelerini dolaşmak suretiyle İslam'ı anlattı, insanlara tebliğ vazifesinde bulundu. Yine 19. ve 20. yüzyıllarda Osmanlı cihan devleti artık dağılırken, çok sayıda Müslüman, Latin Amerika'ya göç etti. Bu göçmenler, Osmanlı pasaportuna sahip oldukları için de 'el turco' olarak tanındılar ve bugün halen de bu sıfatla tanınıyorlar. Bunu Arjantin'de, Meksika'da görürsünüz. Gittiğimizde oralarda gördük. Hatta gayet güzel, büyük dikili çeşmelerimiz var oralarda. Yaklaşık 100 yıl önce Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı sırasında başta Arjantin olmak üzere Latin Amerika Müslümanları aralarında yardım toplamış bunu Kızılay aracılığıyla Türkiye'ye ulaştırmışlar.”

"Bizim tarihimizde sömürgeleştirme süreci göremezsiniz"

Osmanlı Devleti ve diğer İslam ülkelerinin Latin Amerika ülkelerindeki tebliğ faaliyetlerini, siyasi arzuların vasıtası olarak kullanmadığını dile getiren Erdoğan, "İslam dini asla ve asla sömürmenin, sömürgeleştirmenin, köleleştirmenin bir aracı olmadı. Başkaları daha iyi sömürmek için daha kolay boyun eğdirmek için dinlerini bir araç olarak kullanırken, Müslümanlar ve İslam devletleri sadece tebliğin, gönülleri fethetmenin, Allah'ın ismini yüceltmenin peşinde oldular. Müslümanlar, kemiyetin peşinde değil, keyfiyetin peşinde koştular. İslam'ı daha çok gönülle buluşturmanın ve tanıştırmanın mücadelesini verdiler" diye konuştu.

Erdoğan, Afrikalılar'a atfedilen "Misyonerler geldiklerinde toprağımız var onların da ellerinde İncil. Şimdi bizim elimizde İncil var, toprak ise onların elinde" sözlerine değinerek, Afrika ve Latin Amerika'nın bunları yaşadığını söyledi. Erdoğan, "Ancak bizim tarihimizde Allah'a hamdolsun böyle bir sömürgeleştirme süreci göremezsiniz. Dinin, sömürgeleştirmenin bir aracı olarak kullanıldığına asla şahit olamazsınız. Selçuklu, Emevi, Abbasi devletleri, Memlük Devleti, Endülüs Devleti, Osmanlı Devleti ve daha niceleri insanları, İslam'a davet etmiş ama zorla Müslümanlaştırmanın asla taraftarı olmamış, diğer tüm inançları da her zaman hoşgörü ve teminatı altında tutmuşlardır" dedi.

Türkiye'nin asırlar boyunca İslam’ın sancaktarlığını yaptığını dile getiren Erdoğan, Endülüs'teki Müslümanın hakkının ataları tarafından savunulduğunu, Mekke, Medine ve Kudüs'ün izzeti ve şerefini Osmanlı Devleti'nin mensupları olarak muhafaza ettiklerini, kutsal mekânların asırlar boyunca hizmetkârlığınıyaptıklarını kaydetti.

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez: “Her şey İmam Hanif’in, Diyanet İşleri Başkanlığı’na gönderdiği mektupla başladı”

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, her şeyin Haiti’de Müslümanlar tarafından kurulan Hz. Bilal Habeşi Hazretleri’nin ismini taşıyan müessesenin başında olan İmam Hanif’in, Diyanet İşleri Başkanlığı’na gönderdiği mektupla başladığını söyledi.

Görmez, “İmam Hanif yazdığı mektupta şöyle demişti: “Biz ataları köleleştirilerek Afrika’dan buralara taşınan Müslüman annelerin ve babaların çocuklarıyız. Ecdadımız, Afrika’dan buralara köle olarak taşındı. Yıllarca, anneler babalar, çocuklarını uyuturken, "Oğlum korkma bir gün İstanbul’dan Müslümanlar gelecek ve bu köleliğe son verecek" diye anlatırmıştı. Ancak çok bekledik siz gelmediniz. Şimdi, atalarımızın dinini yeniden keşfettik. Müslüman olduk. Müslümanlığımızı yaşamaya başladık. Ne camimiz var, ne mescidimiz. Ne kitabımız var ne çocuklara öğretecek insanımız. Son kez size yazıyorum. Lütfen bir heyet gönderin” çağrısında bulundu.

Diyanet İşleri Başkanlığı olarak bir hafta içinde bir heyet oluşturarak Haiti’ye gönderdiklerini vurgulayan Görmez, “Allah’a hamdolsun önce gruplar halinde Haiti’den kardeşlerimiz Türkiye’ye geldiler. Türkiye’de dini eğitimi aldılar.Sonra camiler inşa edildi. Şimdi İmam Hanif’in oğlu, İlahiyat Fakültesi’nde okuyor. O’da bugün aramızda. Onun için bu tarihi toplantıyı başlatan İmam Hanif’e teşekkür ediyorum” dedi.

İkinci Mektup Küba’dan geldi

İkinci mektubun Küba’dan İmam Yahya Pedro’dan geldiğini vurgulayan Görmez, “İmam Yahya Pedro, mektubunda, “Biz Küba’daki 450-500 Müslüman olarak yaşıyoruz. Ancak bizim içerimizde sonraki nesillere İslam’ı taşıyacak kimse mevcut değil. Lütfen içimizden bazı insanları Türkiye’ye götürüp orada dini eğitim verin. Geri dönerek bize dinimizi anlatsın” talebinde bulunduğunu kaydetti.

Bunun üzerine çalışma başlattıklarını vurgulayan Görmez, “İmam Yahya Pedro bize 10 kişi gönderdi. Onlar Konya’da Hz. Mevlana’nın yanı başında İhtisas Eğitim Merkezi’mizde İslam Dinini öğrendiler. Gidecekleri zaman ziyaretime geldiler ve son kez bir şey istediler ve çok duygulandım: “İçimizden sadece bir kişiyi Umre’ye götürün. O Kabetullah’ı görsün, Mescidi Nebevi’yi görsün. Küba’ya döndüğümüzde, Kabe’yi, Medine’yi gören bir insanı, biz de görmüş olalım.” dediler. Biz bu 10 kişiyi Umre’ye gönderdik. Onların tamamı Umrelerini yapmış olarak ülkelerine döndüler. İşte bu toplantı, bu iki dostumuzun bizleri haberdar ederek, bizim unuttuklarımızı bizlere hatırlatarak başlattıkları bir toplantı oldu” dedi.

"Latin Amerika'da yaşayan Müslümanlara mahcubiyetimiz var"

Görmez, İslam dünyası olarak tarih boyunca Latin Amerika kıtasında yaşayan Müslüman kardeşlerine karşı büyük mahcubiyetleri olduğunu aktardı. Görmez, bunlardan ilkinin, "İslam medeniyetine katkıları sayılamayacak kadar çok olan Endülüs'te yaşarken engizisyon mahkemelerinin toprağından, yerinden, yurdundan ettiği Müslümanların akıbetinin sorulamaması, araştırılmaması ve o Müslümanlara Ensar olunmaması" olduğunu söyledi.

Mahcubiyetlerinin ikincisinin, "Batının sömürgeleştirme ve köleleştirme politikaları neticesinde Afrika kıtasından toplanarak bu kıtaya getirilen Müslüman kölelere sahip çıkamamaları ve onları kendi hallerine terk etmeleri. Biz bu toplantı vesilesiyle onlardan şunu öğrendik. Köleler başka bölgelere taşınmadan önce, elleri ve ayakları bağlı olarak bazı yerlerde bekletiliyorlardı. Bazı İslam bilginleri, İslam alimleri gizlice onların aralarına girerek kendi ellerini ve ayaklarını bağlayarak kendilerine köle süsü verirdi. Kölelerle birlikte giderek, kölelerin İslam kimliğini kaybetmeden yaşamalarına yardımcı olmuşlar. Bu yolla İslamiyet’i korudukları ve muhafaza ettiklerini bu toplantı vesilesiyle öğrenmiş bulunuyoruz" dedi.

Görmez, şöyle devam etti:

"Üçüncü mahcubiyetimiz ise 150 yıl onca Osmanlı coğrafyasından bu kıtaya göç eden, 'Al-Turko' adını taşıyan ve ciddi asimilasyon politikalarına maruz kalan Müslüman topluluklardan İslam dünyasının büyük merkezlerinin haberdar olmaması. 'Al-Turko'ların kendi kimliklerini nasıl inşa ettiklerini, kültürlerini hangi şartlarda muhafaza ettiklerini bilmememiz, onlara sahip çıkamamamız. Diğer mahcubiyetimiz İsrail Devlet Filistin’in elinden vatanlarını çaldıktan sonra topraklarını ellerinden aldıktan sonra, yerlerinden yurtlarından edilen Filistinli kardeşlerimiz, farklı ülkelere, Ürdün, Lübnan, Suriye, Avrupa ve Latin Amerika'ya da göç ettiler. Biz sadece bu göçlerden haberdar olduk. Müslüman ülkeler olarak sahipsiz bırakmışız. Beşinci mahcubiyetimiz ise bu topraklarda sonradan İslam’la karşılaşan insanlara yeterince yardımcı olamamamız."

Mehmet Görmez, konuşmasında 1865 yılında Bursa ve İzmir adlarını taşıyan ve İstanbul'dan Basra Körfezi'ne doğru yolan çıkan, ancak okyanusta yakalandığı fırtına nedeniyle yollarını yitirip Brezilya sahillerine ulaşan iki Osmanlı savaş gemisinde yer alan Bahriye imamı Abdurrahman Efendi'nin hikâyesini anlattı.

Limandaki halkın ve buradaki siyahilerin büyük ilgisini çeken Abdurrahman Efendi'nin 6 yıl kaldığı bölgede yıllarca süren kapsamlı bir irşad ve tecdit çalışması yürüttüğünü, orada bulunan ve daha önce yanlış bilgilerle donatılan Müslümanlara Abdurrahman Efendi'nin İslamiyet'i doğru bir şekilde anlattığını aktaran Görmez, Abdurrahman Efendi'nin yazdığı seyahatnamenin Brezilya Müslüman toplumunun tarihsel serüveninin bir dönemine ışık tuttuğunu söyledi.

Görmez, Abdurrahman Efendi’nin bizzat kaleme aldığı günlüğünü, 5 dile çevirerek Brezilya Seyahatnamesi adıyla kitaplaştırdıklarını vurguladı.

Toplantının çok büyük bir yükü omuzlarına yüklediğini belirten Görmez, “40 ülkede yaşayan Müslüman kardeşlerimize karşı din hizmetleri alanında daha fazla şeyler yapmamızı zorunlu hale getirdi.” dedi.

İspanyolca eğitim veren İmam Hatip Lisesi

Görmez, İstanbul’da İspanyolca eğitim veren bir İmam Hatip Lisesi’nin de artık zorunlu hale geldiğini belirterek, “İspanyolca eserler yayınlayarak bu kardeşlerimize ulaştırmayı kararlaştırmış bulunuyoruz” dedi.

Görmez, teşriflerinden dolayı Cumhurbaşkanı Erdoğan’a teşekkür etti.

Haiti’den İmam Hanif: Eşim Kur’an-ı Kerim’i Türkiye’de öğrendi

Haiti’den İmam Hanif ise geçmişte dedelerinin kölelikten kurtulmak için hep Osmanlı’yı beklediğini anlatarak, şu anda da İslam dinin öğrenmek için Türkleri beklediklerini söyledi.

Eşinin 6 ay Türkiye’de kalarak Kur’an’ı öğrendiğini vurgulayan Hanif, şöyle konuştu “Türk hükümetine şükranlarımızı sunuyoruz. Diyanet İşleri Başkanımıza teşekkür ediyoruz. Türkiye Diyanet Vakfı, Haiti’de bizlerin yanında. Allah Türk halkını korusun” dedi.

Küba’dan İmam Yahya Pedro: Müslümanların size ihtiyacı var

Küba’dan İmam Yahya Pedro ise Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Diyanet İşleri Başkanı Görmez’i Küba’ya davet etti.

Pedro, “Türk kardeşlerimiz Küba’ya bakabilsin ve bizleri görsün istiyorum. Küba’nın size ihtiyacı var. Türklere özellikle ihtiyacı var. Ekonomi ve sosyalalanlarda ihtiyacı var. Yatırımlarınızı bizim ülkemize yapabilirsiniz.Müslümanlar olarak kendi birliklerimizi geliştirebiliriz.” dedi.

Küba’da cami ve mescite ihtiyaçlarının olduğunu söyleyen Pedro, zirveyi düzenleyerek Latin Amerikalı Müslümanları bir araya getiren Diyanet İşleri Başkanlığı’na teşekkür etti.

Toplantıda Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından 5 dile çevirisi yapılan “Brezilya Seyahatnamesi” takdim edildi.