يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن ذَكَرٍ وَأُنثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا
إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ.
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّي اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ:
يَا أَيُّهَا النَّاسُ أَلَا إِنَّ رَبَّكُمْ وَاحِدٌ وَإِنَّ أَبَاكُمْ وَاحِدٌ أَلَا لَا فَضْلَ لِعَرَبِيٍّ عَلَى أَعْجَمِيٍّ وَلَا لِعَجَمِيٍّ عَلَى عَرَبِيٍّ وَلَا لِأَحْمَرَ عَلَى
أَسْوَدَ وَلَا أَسْوَدَ عَلَى أَحْمَرَ إِلَّا بِالتَّقْوَى…
Bizleri, iman ve İslâm’la şereflendiren, lütuf ve keremiyle hepimizi kardeşler kılan Yüce Rabbimize sonsuz hamd ü senalar olsun. Âlemlere rahmet olarak gönderilen, Hâtemü’l-Enbiya Muhammed Mustafa (s.a.s)’e sonsuz salat ve selâm olsun.
Gazi Hüsrev Bey Camii’ni Dolduran Kıymetli Kardeşlerim!
Sözlerime başlamadan evvel Bosna Hersek’te yaşayan Müslüman kardeşlerimize, Türkiye’deki kardeşlerinden gönül dolusu selamlar, muhabbetler getirdiğimi ifade ediyor, sizleri hürmet ve muhabbetle selamlıyorum. Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Cumanız mübarek olsun.
Hutbemin başında okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdâr olandır.”[1] Okuduğum hadis-i şerifte ise Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Ey insanlar! Sizin Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Bilesiniz ki; Arap'ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap olana, beyazın siyaha, siyahın da beyaza üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir...”[2]
Aziz Kardeşlerim!
İnsan olarak hepimiz aynı özden yaratıldık. Beşer olarak aynı anne babadan, yani Âdem ile Havva’dan geliyoruz. Hepimiz Hz. Âdem’in çocukları olarak Allah nazarında tarağın dişleri gibi eşitiz. Hz. Ali Efendimizin ifadesiyle “Ya hilkatte eş; ya da dinde kardeşiz.” Hepimiz aynı dünyayı, aynı âlemi, aynı evreni paylaşıyoruz.
Kardeşlerim!
Geleneğimizde insan insanın kurdu değil yurdudur. İnsan insanın umudu ve sığınağıdır. Her insan Allah’ın bir ayeti, eseri ve halifesidir. Eşref-i mahlûkat ve zübde-i âlemdir insan. İnsan olmaktan kaynaklanan kardeşliğimizin bir ahlâkı ve hukuku vardır. Yüce dinimiz İslam, farklı dini ve etnik gruplarla barış içerisinde yaşayabileceğimiz bir ahlâk ve hukuk temeline dayanmaktadır. Nitekim hicret sonrası Resûl-i Ekrem (s.a.s) şehirdeki bütün gayr-i müslimlerle bir anlaşma imzalamış, farklı dinler ve kültürlerin bir arada barış içerisinde yaşayabilmelerinin ahlâkî ve hukukî temellerini atmıştır.
Muhterem Müminler!
Bizler aynı kültür ve medeniyetin çocuklarıyız. Aynı Allah’a, aynı peygambere, aynı kitaba, aynı hesap gününe iman ediyoruz. Aynı secdede Rahman’a kul oluyor, aynı kıblede istikameti buluyoruz. Yüce Kur’an’ın ifadesiyle bizler kardeşiz. Zira Yüce Rabbimiz “اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ” “Müminler ancak kardeştir.”[3] buyurmaktadır. Bizim kardeşliğimiz bir soy, ırk, renk, dil, bölge kardeşliği değildir. Bizim kardeşliğimiz yüce değerler etrafında birleşen, iman ve takva ekseninde vücut bulan İslâm kardeşliğidir ve bu kardeşliğin bir ahlakı ve hukuku vardır. Bu hukuka riayet eden Müslümanlar, bir bütünün parçaları, bir bedenin organları ve bir binanın tuğlaları gibidir. Kardeşlik hukukuna dikkat eden bir Müslüman, din kardeşini en az kendisi kadar değerli kabul eder. Kardeşini hor, hakir ve küçük göremez. Kendisi için istediğini kardeşi için de ister. Kardeşine eliyle veya diliyle zarar vermez. Kardeşine zulmetmez, haksızlık etmez, düşmanlık etmez; kardeşine sırt çevirmez.
Aziz Kardeşlerim!
Bugün İslâm coğrafyası tarihin en zor süreçlerinden geçiyor. Ne yazık ki İslâm toplumlarında mezhepçilik, meşrepçilik, ırkçılık, ideolojik ayrımcılık sebebiyle iç çatışmalar yaşanmakta, masum canlar katledilmektedir. Tarih boyunca güven ve huzur yurdu olan medeniyet merkezlerinden bugün ateşler yükselmektedir. Bütün insanlığın kurtuluş ümidi olan, şefkat ve merhamet, huzur ve güven dini İslam; terör, şiddet gibi bir takım haksız ithamlarla karalanmaya çalışılmaktadır. Dünyanın pek çok yerinde Müslümanlar, ötekileştirme, ayrımcılık, baskı, şiddet ve zulüm gibi insaf ve vicdanla bağdaşmayan türlü uygulamalara maruz bırakılmaktadır. Her geçen gün İslamofobi hızla yaygınlık kazanmaktadır.
Muhterem Müslümanlar!
Müminler topluluğu olarak Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’in ve Resûlullah Efendimiz (s.a.s)’in rehberliğinde ümmet bilincini pekiştirmeliyiz. Dünyada hak ve hakikatin, adalet ve faziletin, şefkat ve merhametin hâkim olması için Yüce Rabbimizin hayat veren çağrısına kulak vermeliyiz. İslâm diyarlarını yeniden ilim, hikmet ve marifet yurduna dönüştürmek için bütün gayretimizle çalışmalıyız. Birlik ve beraberliği, yardımlaşma ve dayanışmayı şiar edinmeliyiz. İslâm’ın medeniyetler inşa eden eşsiz ilkelerine sımsıkı sarılmalıyız. İslamofobik söylemlere karşı İslam ahlakını hayatın her alanında hâkim kılarak cevap vermeliyiz. Bosna topraklarında, Balkanlar’da ve bütün gönül coğrafyamızda selam ve emanın, barış ve güvenliğin egemen olması için gayret etmeliyiz. Unutmayalım ki yeryüzündeki bütün muhtaçlara, mazlumlara tüm insanlığa huzur ve saadet getirecek yegâne çözüm yüce dinimiz İslam’dadır.
Muhterem Müslümanlar!
Hutbemin sonunda siz Bosna-Hersekli mümin kardeşlerime tekrar selam ve hürmetlerimi sunuyorum. Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi ve mağfireti üzerinize olsun.
[2] Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 411.