Mescid-i Aksa ve Kudüs'ün önemine dikkati çekmek amacıyla Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından düzenlenen “Vahyin Kutsadığı Şehir: Kudüs” başlıklı uluslararası toplantı İstanbul’da başladı.
Kağıthane’de bulunan Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Konferans Salonunda Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ ve Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın katılımıyla açılış programı gerçekleştirildi.
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Toplantının açılışında yaptığı konuşmada, Kudüs'ün, herkesin ortak davası, Ümmet-i Muhammed'in Mekke ve Medine'den sonra değer verdiği üçüncü şehir, miracın şahidi ve vahyin kutsadığı, Allah'ın mübarek kıldığı bir şehir olduğunu söyledi.
Kudüs davasını, sadece Filistinlilerin davası olarak görmenin Kudüs davasına yapılacak en büyük haksızlık olduğunu ifade eden Bozdağ “Filistin davası çözülmeden, dünyanın da Orta Doğu'nun da huzur, barış ve sükuna kavuşmasının mümkün olmadığını belirterek, "Onun için barışın anahtarı Kudüs'tedir, barışın kapısı Kudüs'ten açılacaktır. Filistin davasının çözülmesi, pek çok sorunun çözülmesinin öncüsü olacaktır." dedi
Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü’nün düzenlediği programın açılışında konuşan Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, “En samimi sözler Kudüs için söylenmiş, şiirler yazılmış, ağıtlar yakılmıştır. Ancak bugün artık slogan atmak ve ağıt yakmakla yetinmemiz mümkün değildir. Çözüme dair, somut, kalıcı ve gerçekçi adımlar atmak zorundayız. Bu toplantının en büyük hedefi de budur” dedi.
İnsanlığın ortak değerlerini temsil eden Kudüs için tüm insanlığı harekete geçirecek bir eylem ve söylem planı hazırlanmalıdır diyen Başkan Erbaş, “Kudüs’ü savunmak bir insanlık borcudur. Zira Kudüs, Müslümanların ve insanlığın önünde bir vicdan, hukuk ve ahlak sınavıdır” ifadelerini kullandı.
Kudüs’ün esaretini meşrulaştıracak her söylem; vicdana, tarih ve kültüre, varoluşa karşı işlenmiş bir insanlık suçu olduğunun altını çizen Başkan Erbaş, “Kudüs, ilelebet Filistin’in başkentidir ve öyle kalacaktır” şeklinde konuştu.
İslam ülkelerinin kendi aralarındaki yapay çekişme ve gerginlikleri terk etmek ve sorunlarını hiçbir emperyalist gücü devreye sokmadan bizzat kendilerinin konuşmak zorunda olduğuna dikkati çeken Başkan Erbaş, “Müslümanların bir araya gelip, içtenlik ve samimiyetle konuştuklarında çözemeyecekleri hiçbir mesele yoktur. Küresel oluşumların etkili olduğu bir dönemde İslam dünyası; eğitim, aile, gençlik, çevre, gıda ekonomi, teknoloji, gibi konularda ve bütün alanlarda işbirliği ve ortak çalışmalar yapmalıdır” diye konuştu.
Başkan Erbaş, Müslümanların en büyük sorunun birbirleriyle gerekli olan dayanışmadan uzak olduklarına işaret ederek, “Ümmetin birlik ve beraberliğine dair çalışmalar yapılmalıdır. Bütün dünya çok iyi biliyor ki İslam coğrafyası, imkânlarını ve potansiyelini birleştirdiğinde fiziki zenginlikler, enerji potansiyeli, genç ve dinamik nüfusu, stratejik konumu gibi açılardan dünyanın en büyük gücünü oluşturacaktır” dedi.
Ümmetin birliğinin önündeki engellerden biri olan ırk ve mezhep kavgalarının bu coğrafyaya başkaları tarafından bırakılmış ölümcül bir virüs olduğunu kaydeden Başkan Erbaş, şöyle konuştu:
“Referansını dinden aldığını iddia ederek toplumda bozgunculuk yapan DAEŞ, Boko Haram, FETÖ, eş-Şebab gibi taşeron yapılar, sevgili Peygamberimizin tebliğ ettiği üstün ahlak ilkelerinden uzaklaşmanın, yanlış bir din ve peygamber tasavvurunun neticesidir. Bütün bunların farkında olarak etnik kavgalara, dinin mukaddes kavramlarını istismar eden terör örgütlerine destek veren tavır, tutum ve anlayışlarla mücadele etmek zorundayız.
“Kudüs, Müslümanların hayatında vazgeçilmesi asla mümkün olmayan mübarek bir şehirdir”
Başkan Erbaş, Kudüs’ün asırlar boyu Müslümanları bir araya getiren önemli bir zemin olduğunu hatırlattığı konuşmasından şu başlıklara değindi;
Bugünün konusu olan Kudüs, insanlığın en köklü mirasına ve tarihi serüvenine tanıklık eden evrensel bir değerdir. Kudüs, Hz. Âdem’den (a.s.) itibaren vahyin ortak adı olan İslam’ı tebliğ vazifesiyle görevlendirilen nice peygamberin hatırasını barındıran mukaddes bir beldedir. Kudüs; dinlerin, dillerin, kültürlerin, medeniyetlerin merkezi olmuş yeryüzünün en kadim şehirlerinden biridir. Kudüs, tarihten günümüze temsil ettiği sembol ve değerlerle insanlığın ortak vicdanı olmuş kutlu bir beldedir. Kudüs, çevresinin mübarek kılındığını bizzat Kur’an’ın beyan ettiği Mescid-i Aksa’yı bağrında taşıyan şehirdir. İsra ve Miraç mucizesinin yaşandığı bu şehir, yeryüzünden âlemlerin Rabbine açılan bir yolun ve göklerden dünyaya inen engin bir rahmetin şahididir. Bu itibarla Kudüs, imana muvafık bir duruşun, vahye sabitlenmiş istikametin ve muhabbete bağlı bir yönelişin sembolü olarak, Müslümanların hayatında vazgeçilmesi asla mümkün olmayan mübarek bir şehirdir.
“Kudüs, Müslümanlar tarafından idare edilirken barışın şehriydi”
Hz. İbrahim, İsmail, İshak, Yakup, Yusuf, Musa, Harun, Davut, Süleyman, Zekeriyya, Yahya, Meryem ve Hz. İsa’nın tevhit ve hukuk mücadelesini yaptığı; Yahudi, Hıristiyan ve Müslümanlar tarafından kutsal addedilen Kudüs’te, Müslümanların hâkimiyetinde asırlar boyunca üç dinin mabetleri bir arada bulunmuş ve her dinin müntesipleri, özgürce ve hoşgörü içinde birlikte yaşamışlardır. Nitekim bugün azgın bir azınlığın elinde, insanlığı mahcup eden görüntülere sahne olan Kudüs, Hz. Ömer (r.a.) tarafından Bizanslıların elinden alınıp İslam devletinin topraklarına dâhil edildiğinde, şehirdeki herkese mutlak din hürriyeti ve güven içinde yaşayacaklarına dair yazılı emân verilerek, dârü’s-selâm yani barışın şehri yapılmıştır.
Müslümanlar tarafından idare edilirken emniyetin, sulh ve merhametin en güzel örneklerini, farklı din, dil, ırk ve mezheplerin bir arada uyum içerisinde yaşamasının en nadide tablolarını insanlığa takdim eden Kudüs, ne yazık ki Birinci Dünya Savaşı’nın ardından İslam coğrafyasının işgal edilmesiyle bu ideal vasfını kaybetmeye başlamıştır.
Filistin’de planlı bir işgal yürütülmüştür
Sömürgeleştirilen Filistin topraklarında, tarihi mekânlar tarumar edilerek şehrin kadim değerlerle bağları kopartılmaya çalışılmış, yerli halkın tüm imkânlarına el konulmuş, çeşitli baskı ve uygulamalarla halk, şehri terk etmeye zorlanmıştır. Bu bilinçli istila politikalarıyla dünyanın değişik ülkelerinden -zaman zaman zorlama ve şantajlarla- Yahudiler, Filistin topraklarına taşınmaya başlamıştır.
Böylece küçük alanlarda başlayan toprak istilası, her geçen gün Yahudi nüfusun arttığı planlı bir işgale dönüşmüştür. Böylece Filistin topraklarının işgaliyle başlayan süreçte Müslümanlar; baskı, zulüm, işkence ve hatta katliama maruz kalmış, her türlü hak ve özgürlükten mahrum bırakılmış, tüm imkânları talan edilerek gasp edilmiştir. Neticede İslam coğrafyasının merkezinde bir avuç azınlık olarak inşa edilen işgalci bir topluluk, başta A.B.D. olmak üzere bir takım güç merkezlerinin de desteği ile uluslararası hukuku, ahlakı, diğer inançların kutsallarını hiçe sayan pervasız ve şımarık tavırlarıyla Ortadoğu’da barış ve huzurun önünde en büyük engel haline gelmiştir.
“Kudüs’ü işgal edenler, İslam toplumlarının dağınıklığından cesaret bulmakta”
Kudüs meselemizi; dünü, bugünü ve yarını açısından ele aldığımızda, İslam coğrafyasının genel durumu ve temel sorunlarını da konuşmak durumundayız. Çünkü Kudüs’ü işgal edenler, İslam toplumlarını dağınık ve zayıf gördüklerinden dolayı kendilerinde bu cesareti bulmaktadırlar. Bugün İslam toplumlarına baktığımızda, yaşanan sorunların farklı, girift, birbirini tetikleyen, çok etkenli ve değişken sebepleri olduğunu görüyoruz. Bu bağlamda, özellikle son iki asırlık süreçte dünyada ve coğrafyamızda yaşananlar iyi analiz edilmelidir.
Birinci Dünya Savaşı’nın ardından ümmet coğrafyasının siyasal, kültürel, ekonomik, askeri açıdan müdahalelere ve istilalara maruz kaldığını hepimiz biliyoruz. Ancak bütün bunların ötesinde özellikle son asır boyunca İslam coğrafyasının inanç dünyasına, medeniyet değerlerine, ümmetin ortak zeminine, vahdet bilincine ve özgüvenine yönelik ciddi müdahalelerin varlığına şahit oluyoruz.
“İşgal ve sömürüden daha kötü olan, sömürülmeye müsait hale gelmektir”
Irk ve mezhep eksenli kavgaların, dinî kavram ve sloganları kullanarak İslam’ın en mukaddes değer ve kavramlarını istismar eden terör örgütlerinin, vekâlet savaşları ve taşeron fitne topluluklarının; küresel müdahalelerle, ırkçı emperyalizmin işgalci ve sömürgeci politikalarıyla olan ilişkisi inkâr edilemez. Ancak bu durum, sorunlarımızı tamamen harici unsurlara indirgeyerek, sorumluluklarımızı ve hatalarımızı görmezden gelmeye mazeret olamaz. Kabul edelim ki, bizim ümmet olarak bu noktada maalesef çok ciddi hatalarımız, zaaf ve ihmallerimiz bulunmaktadır. Unutulmamalıdır ki, işgal ve sömürüden daha kötü olan, sömürülmeye müsait hale gelmektir.
“Asıl sebepleri fark edemediğimizde sorunlara çözüm üretme imkânını da kaybediyoruz”
Müslümanlar olarak hep beraber ciddi ve köklü bir muhasebe ve özeleştiri yapmak zorundayız. Coğrafyamızın nasıl küresel aktörlerin güç gösterisi alanı haline geldiğini, bu terör örgütlerinin hangi boşluktan yararlanıp ortaya çıktığını, şiddeti ve tefrikayı besleyen unsurları ve ümmeti zayıflatan faktörleri kapsamlı olarak düşünmek zorundayız. Ne yazık ki asıl sebepleri fark edemediğimizde, doğru ve sahih bilgi zeminini kaybettiğimizde, bilgiyi üretmeyi ve geliştirmeyi ihmal ettiğimizde; sağlıklı düşünmeyi, sorunları tespit etmeyi ve çözüm üretme imkânını da kaybediyoruz.
“Kudüs, ümmetin vahdeti için ilahi bir vesiledir”
Belki de Kudüs, ümmetin bir asırdır, çiğnenen onurunu, viran olan yurdunu, dağılan vahdetini kurtarmak için ilahi bir vesile ve rahmettir. Nitekim Kudüs, asırlar boyu Müslümanları madden ve manen bir araya getiren önemli bir zemin olmuştur. Haçlı işgaliyle gelen 90 yıllık esaret sürecinin ardından bütün Müslümanlar, Kudüs için toplanmış ve onu işgalden kurtarmıştır. Bugün, İslam dünyasının en büyük kuruluşu olan İslam İşbirliği Teşkilatı da Kudüs’ü işgalden kurtarmak için kurulmuştur. Nitekim geçtiğimiz haftalarda İslam İşbirliği Teşkilatı, Kudüs gündemiyle İstanbul’da toplanmıştır.
“Güçlü ve müreffeh bir İslam dünyası insanlığın vicdanı ve umudu olacaktır”
Güçlü ve müreffeh bir İslam dünyası, aynı zamanda bütün insanlığın huzur ve güvenini de temin edecek; hak, hukuk, adalet, emniyet arayan insanlığın vicdanı ve umudu olacaktır. Filistin ve Kudüs’ü işgal edenlerin ve dünyayı savaş ve kargaşaya sürükleyenlerin ise hukuk, insaf, vicdan, demokrasi, insan hakları gibi değerlerin hiçbirini umursamadığı ve dikkate almadığı artık kesinleşmiştir. Bu noktada yegâne çözüm, ümmetin bir araya gelerek zulme ve işgale engel olmasıdır. Bugün yapmamız gereken; bilgiyle, hikmet ve tefekkürle yeniden öze dönmek, ortak zeminimizi sağlamlaştırmak, yüreklerimizi birbirimize açmaktır. Bilgiye, ferasete, şuura ve ahlaka dayalı projeler ve ortak çalışmalarla, beraberliğimizi ve kardeşliğimizi geliştirip güçlendirmektir.
“Filistinli mazlum Müslümanların her zaman yanındayız”
Bu vesileyle, her türlü işgal ve zulme rağmen yıllardır Mescid-i Aksa’nın muhafızlığını yapan Filistinli mazlum Müslümanların yanında olduğumuzu ve onlara her türlü desteği sunmaya devam edeceğimizi ifade ediyorum. Ayrıca Müslümanların yoğun bir şekilde Kudüs ve Mescid-i Aksa ziyaretlerinde bulunmalarını, Kudüs’te da fazla görünür olmalarını tavsiye ediyorum.
Toplantının açılış programında Başbakan Yardımcısı Bozdağ ve Başkan Erbaş’ın yanı sıra, Filistin Evkaf ve Din İşleri Bakanı Yusuf İd’is Şeyh ve Azerbaycan Kafkas Müslümanları Dini İdare Başkanı Allahşükür Paşazade de söz aldı.
İki gün sürecek olan toplantıya, Pakistan, Endonezya, Irak, Ürdün, Azerbaycan, Kazakistan, İngiltere, Fransa, Kenya, Somali, Uganda başta olmak üzere Avrupa, Asya ve Afrika’dan 20 ülkeden temsilciler katılıyor. Toplantı yarın saat 17.00’de sonuç bildirgesinin okunması ile sona erecek.