Paylaş Facebook Facebook Facebook Facebook Facebook
07.01.2019

“İslam’ın, Avrupa İslam’ı gibi coğrafi ya da kültürel sıfatlarla konuşulması beyhude bir çabadır”

2. Avrupa Müslümanlar Buluşması’nın açış konuşmasını yapan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, İslam’ın Avrupa İslam’ı, Fransa İslam’ı, ılımlı İslam gibi coğrafi ya da kültürel sıfatlarla konuşulmasının gereksiz ve beyhude bir çaba olduğunu kaydet

Diyanet İşleri Başkanlığının Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) işbirliği ile düzenlediği 2. Avrupa Müslümanlar Buluşması Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın katılımıyla Almanya’nın Köln şehrinde başladı.

DİTİB Köln Merkez Camii Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen programın açış konuşmasını yapan Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, programda Avrupalı Müslümanların bugününün ve geleceğinin, imkânlarının ve zorluklarının müzakere edileceğini ifade ederek, ele alınacak konuların esasında bütün insanlığı ilgilendiren küresel meseleler olduğunu söyledi.

İslam’ın dünyanın her yerinde aynı evrensel değerleri savunan ve yaşatmaya çalışan bir barış dini olduğunu vurgulayan Başkan Erbaş, “Avrupa İslam’ı, Fransa İslam’ı, ılımlı İslam vb. coğrafi ya da kültürel sıfatlarla İslam’ın konuşulması gereksiz ve beyhude bir çabadır. Bunun yerine İslam’ın doğru anlaşılması ve hayata daha çok değer ve güzellik katması için çalışmak ve bu yönde çabalara destek olmak en doğru yaklaşımdır” dedi. 

“İslam’ın adalet, barış ve hoşgörü ilkeleri, günlük politik ve siyasi hesaplara heba edilmemeli”

Başkan Erbaş, Avrupa’da yaşayan Müslümanların İslam’ın doğru anlaşılmasına yapacağı katkıya dikkat çekerek şöyle devam etti:

“Bu manada, sivil toplum çalışmalarının yadsınamaz bir gerçeklik olduğu dünyada ve özellikle demokrasi ve özgürlüklere bağlılığı ile öne çıkan Avrupa’da sizlerin, İslam’ın adalet, barış ve hoşgörü ilkeleri çerçevesinde, şeffaf ve denetlenebilir şekilde yürüttüğünüz hizmetler, büyük bir imkân olarak görülmelidir. Dolayısıyla bütün dünyaya model olabilecek bu güzel örneklik, günlük politik ve siyasi hesaplara asla heba edilmemeli, çok kültürlü, çok dinli ve çok uluslu Avrupa toplumunun güvencesi olarak görülmeli, farklılık ve çeşitlilik, zenginlik ve başarı sebebi olarak değerlendirilmelidir.”

Müslüman varlığını göz ardı ederek Avrupa’nın geleceğini konuşmanın mümkün olmayacağının altını çizen Başkan Erbaş, “Aynı şekilde Avrupa’da Müslümanların geleceği de İslam dünyasından tamamen bağımsız olarak ele alınamaz. Haddizatında bir arada yaşama, daha iyi bir gelecek, eşit haklar, adalet gibi hususlar yeryüzünde yaşayan herkesi ilgilendiren temel meselelerdir” diye konuştu.

“Milletine ve insanlık değerlerine ihanet edenler, hukuktan kaçmak için evin diğer odalarına sığınamazlar”

Başkan Erbaş, ulaşım, iletişim ve teknolojinin gelişmesiyle dünyanın iyice küçüldüğünün herkesin bildiği ve tecrübe ettiği bir gerçek olduğunu dile getirerek, “Burada odaklanmamız gereken husus, bunun neticesi olarak imkânlar, zorluklar, hayatlar bağlamında her şey, her yerde ve iç içe yaşanmaktadır.  Öyle ki bugün dünyamızı hepimizin beraberce yaşadığı büyükçe bir eve benzetmemiz mümkündür. Dolayısıyla bir tarafında yoksulluk, sefalet ve türlü sıkıntıların yaşandığı bir evin diğer yanındaki konfor, eşyanın tabiatına aykırıdır ve ilelebet devam edemez” ifadelerini kullandı.

Bir odasını terör ve anarşinin işgal ettiği bir evin diğer odalarının bundan etkilenmemesinin mümkün olmayacağına işaret ederek, Bir katında yangın olan bir evin diğer katlarında yaşayanlar buna kayıtsız kalamazlar. Evin bir odasında, milletine ve insanlık değerlerine ihanet edenler, hukuktan ve hesap vermekten kaçmak için evin diğer odalarına sığınamazlar” şeklinde konuştu.

İnsanlık ailesinin birbirine muhtaç ve birbirine duyarlı olmak zorunda olduğunu belirten Başkan Erbaş, “Yoksa ihmal ettiğimiz her mesele, ilgilenmediğimiz, ötelediğimiz her sorun nihayetinde bizim kapımızı çalar” dedi.

“Hukukun varlığı kendinden olmayana, zayıf, sahipsiz ve korumasız olanlara karşı gördüğü işlev ile ölçülür”

“Hukuk evrenseldir. Bütün insanların temel haklarını ve özgürlüklerini her yerde ve her zaman korumak için vardır” diyen Başkan Erbaş, şöyle konuştu:

“Esasında hukukun varlığı kendinden olmayana, zayıf, sahipsiz ve korumasız olanlara karşı gördüğü işlev ile ölçülür. Bir ülkenin medeniyet, insani gelişim ve hukuk düzeyi de bir insanın ahlak ve değer düzeyi de kendinden olmayana, farklı ırk, renk, inanç ve sosyolojiye mensup olanlara karşı tavrı ile ölçülür. Biz ırkların, dillerin, renklerin farklı oluşunu Allah’ın ayeti ve rahmet vesilesi olarak gören bir medeniyetin mensuplarıyız. Bu nedenle, Avrupa’da Müslümanların varlığını bir güvenlik meselesi olarak ele almak ve sosyal, kültürel ve toplumsal tehdit olarak görmek; ilmî, akademik ve sosyal gerçeklikle bağdaşmayan, demokratik toplum anlayışına, çok kültürlülüğe ve bir arada yaşama hukukuna aykırı, her açıdan hatalı ve yanlış bir yaklaşımdır. Diğer yandan bir insanlık suçu olan İslam düşmanlığının, basılı-görsel yayınlar alanında ve internet dünyasında, “eleştiri” kavramının arkasına sığınarak gizlenmeye çalışıldığı da dikkat çekmektedir.”

Başkan Erbaş, Avrupa’da yaşayan Müslümanların Avrupa’nın aydınlık geleceği ve dil, din, ırk, mezhep, meşrep farkı gözetmeksizin bütün insanlığın iyiliği ve huzuru için çalışmayı ilke edindiklerini ifade ederek, “Hayatın ana eksenini yaratana itaat ve bütün yaratılanlara şefkat ve merhamet olarak belirleyen Müslümanlar, yaşadıkları dünyaya ve topluma karşı hassas ve duyarlı olmayı, bireysel ve sosyal ilişkilerde kardeşlik ahlakı ve hukukuna riayet etmeyi imanî ve insani bir sorumluluk olarak addetmektedirler” şeklinde konuştu.

“Camilere ve mescitlere yapılan saldırılar, insanlığın ortak ahlâki ve vicdani değerlerini tahrip etmektedir”

İslamofobi’nin, İslam düşmanlığına dönüşerek fiili bir boyut kazanmaya başladığının görüldüğüne dikkat çeken Başkan Erbaş, şunları söyledi:

“Son yıllarda Avrupa’da artan ırk eksenli akımlar, İslam karşıtı söylem ve eylemler Avrupa’nın çok kültürlülüğünü, birlikte yaşama hukukunu, barış ve huzurunu tehdit etmektedir. Özellikle zaman zaman endişe verici boyutlara ulaşan ırkçılık, sosyal dışlama, ötekileştirme, yabancı düşmanlığı, camilere ve mescitlere saldırılar vb. ayrımcılığa dayalı söylem ve uygulamalar, insan hayatını ve onurunu hiçe saymakta, hareket ve özgürlük alanlarını giderek daraltmakta, haklarını kısıtlamakta, sosyal ve kültürel kurumları işlevsiz hale getirmekte, insanlığın ortak ahlâki ve vicdani değerlerini tahrip etmektedir. Bu durum, insanlığın iyiliğe ve geleceğe dair ümitlerini de azaltmaktadır. Dolayısıyla her türlü insani hak ve temel özgürlüklerin uluslararası anlaşmalarla teminat altına alındığı günümüzde, söz konusu alanlarda ihmal, istismar, ihlal ve saldırılar, medeni dünya adına kabul ve izah edilemez”,

Başkan Erbaş, bir arada yaşama hukukunun, insan onuruna ve haklarına saygılı olmanın önemine değinerek, “Bunun için hak ve özgürlükleri hiçe sayan bütün yaklaşım ve uygulamalar, faili kim ve amacı ne olursa olsun reddedilmeli, bilhassa inanç ve ibadet özgürlüğüne yönelik her türlü şiddeti engellemek istisnasız bütün devletlere, uluslararası kurum ve kuruluşlara düşen ertelenemez bir sorumluluk olarak görülmelidir” diye konuştu.

“Avrupa’da Müslümanların kurduğu STK’ları ötelemek ya da dizayn etmeye çalışmak özgürlüklere müdahaledir”

Gönüllülük etrafında şekillenen ve esasında toplumsal uyum konusunda önemli işlev gören sivil toplum kuruluşlarının farklı sebeplerle yeniden şekillendirmeye çalışmanın karmaşa ve düzensizliğin ötesinde bir netice doğurmayacağı değerlendirmesinde bulunan Başkan Erbaş, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Avrupa’daki Müslümanlardan ya da göçmenlerden, geldikleri coğrafyaya ve milletlerine karşı tamamen ilgisiz ve duyarsız kalmalarını beklemek, insani olmadığı gibi eşyanın tabiatına da aykırıdır. Dolayısıyla onları, kökenlerinden koparmak gibi vicdanî ve hukuki olmayan bir yaklaşım yerine yaşadıkları topluma huzur, güven ve değer katmaları ekseninde ele almak gerekir.

Diğer taraftan Müslümanların ve göçmenlerin kendileri ile ilgili kararlarda din hizmetleri ve eğitimi gibi meselelerde kendilerinin ve sivil toplum kuruluşlarının sürecin dışında tutularak politikalar geliştirilmesi düşüncesi bir çıkmazdır ve sonuç vermeyecektir.

Dolayısıyla kendileri ile ilgili her mesele Avrupa’daki Müslümanlarla istişare içinde şeffaflık ve işbirliği çerçevesinde ele alınmalıdır. Zira sivil toplum kuruluşlarını ötelemek ya da dizayn etmeye çalışmak dini-hukuki-bireysel özgürlüklere müdahale olduğu gibi insanları asimilasyon karşısında zayıf ve savunmasız bırakmaktadır.

Objektif şekilde bakıldığında açıkça görülecektir ki, Avrupa’da din hizmeti sunan STK’lar bir başarı hikâyesidir. Sosyal barışın ve uyumun en büyük teminatıdır. Elbette olumlu katkılar sunmaya ve hayırlı çalışmalar yapmaya devam edecektir. Nitekim cemiyetlerimiz maddi ve manevi, açık ve kapalı pek çok saldırıya uğramalarına rağmen, vakur, asil ve aklıselim duruşunu hiçbir zaman kaybetmemiş, müntesiplerini daima soğukkanlı olmaya davet etmiş; buna bağlı olarak aşırı ve radikal tesirlere karşı çocuklarının ve gençlerinin korunmasında üzerine düşeni her daim yapma gayreti içerisinde olmuştur.”

Yaşanan krizler ve sorunlar karşısından Müslümanların üzerine düşen görevlere işaret eden Başkan Erbaş, “Özellikle sahip olduğumuz potansiyeli iyi değerlendirerek sosyolojik değişimlerin, konjonktürel yaklaşımların ve farklılaşan paradigmaların ortaya çıkardığı yeni sorunları zamanında ve doğru tespit ederek çözümler üretmek zorundayız. Bu manada varlığımızın ve yaptığımız çalışmaların doğru anlaşılması için de özel çaba sarfetmek, Almanya ve bütün Avrupa’da yaşayan Müslümanlarla ilgili gelişmeleri iyi takip ederek, Müslümanları yıpratmaya yönelik söylem ve faaliyetler karşısında çözümler üretmek önem arz etmektedir” şeklinde konuştu.

“Sahih dini bilgiyle sağlam bir inanca sahip olmayan nesiller istismara müsait hale gelmektedir”

“Sosyal sorunların gittikçe hayatı daha çok kuşattığı günümüzde; kadınların ve gençliğin karşı karşıya olduğu problemlerle mücadele etmek öncelikli hedeflerimiz arasında olmalıdır” diyen Başkan Erbaş, şöyle devam etti:

“Özellikle, bütün insanlığın huzuruna katkı sunacak hak, adalet, merhamet ve barış mefkûresine, sahih bir inanca, bilgi, bilinç ve güzel ahlaka sahip nesillerin yetişmesi için daha çok gayret göstermek zorundayız.  Zira inancından ve kimliğinden, millet bilincinden ve ümmet şuurundan uzak nesiller zararlı alışkanlıklara daha çok maruz kalmakta ve hayatın içinde kaybolmaktadır. Özellikle sahih dini bilgiyle sağlam bir inanca sahip olmayan nesiller istismara müsait hale gelmektedir. Almanya ve Avrupa genelinde, inancından ve kültüründen uzak kaldığı için savrulan, yanlış dini bilgilerle istismar edilen, islamofobik yapılar karşısında savunmasız gençlerin durumları, ele alınması ve çalışma yapılması gereken acil meselemiz olarak önümüzde durmaktadır. Bunun için de sorunlar, çözümler ve yöntemlerle ilgili, kapsamlı, kalıcı, uzun vadeli, sosyal gerçekliklere dayalı çalışmalar, raporlar oluşturulması ve hayata geçirilmesi gerekiyor.  Ben bu manada önemli imkânlara sahip olduğumuza inanıyorum. Bütün başarı hikâyelerinin ana unsuru, inanmak, kendine güvenmek ve çalışmaktır.”

Avrupalı Müslümanların, ilerleyen süreçte daha farklı sorunlarla karşılaşma ihtimallerini göz önünde bulundurarak uzun vadeli, makul, kapsamlı stratejiler belirlemeleri gerektiğine dikkat çeken Başkan Erbaş, “Bu manada ortak çalışmalar yapmak ve birlikte hareket etmek hayati öneme sahiptir. Avrupa’da Müslümanların varlığını tartışmaya açmaya ya da güvenlik üzerinden ele almaya yönelik yaklaşımlar karşısında, gelişmeleri takip ederek bütüncül bir bakışla durum analizleri yapacak, ortak akıl ve sağduyu ile stratejiler üretecek bir komisyona da ihtiyaç duyulduğu kanaatindeyim. Bu manada STK’ların,  sanat, ticaret, spor, ekonomi, siyaset ve akademi alanında önde gelenlerle ve toplumsal aktörlerle sürekli ve düzenli bir istişare mekanizmasının oluşturulmasını önemli buluyorum” şeklinde konuştu.

“Müslümanlar, her şeyden önce kendi aralarında dostluğu, dayanışmayı, muhabbeti ve işbirliğini güçlendirmeli”

Başkan Erbaş, Avrupa’daki Müslüman varlığının, içinde yaşadığı toplumla uyumu gibi kendi aralarındaki uyum ve iletişimin de önemli olduğunu vurgulayarak, şunları söyledi:

“Özellikle farklı kıtalardan ve kökenlerden gelenler, farklı mezhep, meşrep ve düşüncelere sahip olanlar arasında ortaya çıkacak tefrika ve karşıtlık herkesi olumsuz yönde etkileyecektir. Aynı şekilde gençlik ve kariyer üzerinden suni blokların ve ayrılıkların oluşturulmasına karşı dikkatli ve hassas olmak gerçekten çok önemlidir.  Bunun için Müslümanlar, her şeyden önce, kendi aralarında dostluğu, dayanışmayı, muhabbeti ve işbirliğini güçlendirmeli, sorunların ortak çözümü için istişari metotlar ve stratejiler geliştirmelidirler. Bulundukları her yerde yardımlaşma, paylaşma, nezaket, zarafet, güzel ahlak gibi değerleri yaşamalı, yaşatmalı ve insanlığı İslam’ın müşfik ve aydınlık ilkeleriyle tanıştıran birer barış elçisi olmalıdırlar. Aynı şekilde, sosyal, siyasi, iktisadi ve akademik hayatın her alanında örnek ve başarılı çalışmalar, umut ve güven veren adımlarla var olmalıdırlar.”

“Müslümanların İslam’ı daha kapsamlı ve doğru tanıtmaya yönelik çalışmalarını daha etkin hale getirmeleri gerekmektedir”

Müslümanlara karşı düşmanca davrananların bir kısmının İslam’ı yeterince tanımadıklarının anlaşıldığını ifade eden Başkan Erbaş, “Bunun için Avrupalı Müslümanların İslam’ı daha kapsamlı ve doğru tanıtmaya, yanlış imaj, algı ve bilgileri düzeltmeye yönelik çalışmalarını daha etkin hale getirmeleri gerekmektedir. Söz konusu çalışmalar yanlış anlamaktan kaynaklanan nefret, düşmanlık, şiddet ve saldırıların önüne geçecektir” ifadelerini kullandı.

Başkan Erbaş, Müslümanların İslam’ı doğru tanıtması için çalışmaları gerektiğine vurgu yaparak, “Müslümanlar, İslam’ı ve Müslümanları doğru tanıtma ve düşmanlıkla mücadele bağlamında, kamuoyunu bilgilendirmeye yönelik, farklı platformlar, projeler, basın açıklamaları, sosyal etkinlikler vb faaliyetlerini daha etkin ve kapsamlı hale getirmelidir. Hz. Peygamberin “Müslüman elinden ve dilinden insanların emin olduğu kimsedir” hadis-i şerifi doğrultusunda, Müslüman tanımına uygun bir temsile ve bu tanımı herkese duyurmaya ihtiyacımız var” değerlendirmesinde bulundu.

Avrupa toplumunun ayrılmaz bir parçası olan Müslümanların şiddet, ayrımcılık veya herhangi bir haksızlığa maruz kaldıklarında vatandaşlıktan doğan haklarını ve bütün hukuki süreçleri sonuna kadar takip etmelerini belirten Başkan Erbaş, “Bu manada Avrupa’da faaliyet gösteren STK’lar mağdur olan kesimlere rehberlik edecek hukuki mekanizmaları oluşturmalı, onlara her türlü desteği ve imkanı sağlamalıdırlar. Bu tip mağduriyetlerin daha sistematik takibi amacıyla kurumsal yapıları tesis etmelidirler” dedi.

Programın açılış oturumunda konuşan Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Dr. Selim Argun ise, Avrupa Müslümanları Buluşmasının ilkinin 2014 yılının mayıs ayında gerçekleştirildiğini belirterek, “Avrupa Müslümanları Buluşması, Avrupa’daki Müslüman varlığımızın yaşadığı problemlerin ve çözümlerinin müzakere edileceği son derece özgür ve ilmi bir toplantı olarak planlanmıştır” dedi.

3 gün sürecek programa, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Dr. Selim Argun, Dış İlişkiler Genel Müdürü Erdal Atalay, Avrupa’da Müslümanların oluşturduğu sivil toplum kuruluşların temsilcileri ve akademisyenler katılıyor.