Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, “Türk Halkları Müftüleri Birliği Toplantısı”na katılmak üzere Kazakistan’a gitti.
Diyanet İşleri Başkanı Erbaş’ı Türkistan Uluslararası Havalimanı’nda Kazakistan Müslümanları Dini İdaresi Başkanı Otpenov Nauryzbay Taganuly, Türkiye Cumhuriyeti Almatı Başkonsolosu Ali Rıza Akıncı, Türkiye Cumhuriyeti Nur-Sultan Büyükelçiliği Din Hizmetleri Müşaviri Dr. Neşet Bodur ve Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Rektörü Cengiz Tomar karşıladı.
Başkan Erbaş, Kazakistan’da ilk olarak Türkistan şehrinde Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Kazak Türk Üniversitesi’nde “İslam Dünyasının Temel Meseleleri ve Çözüm Önerileri” başlıklı konferans verdi.
İslam dünyası ya da coğrafyası ile yeryüzündeki tüm Müslümanları kastettiğini ifade ederek konuşmasına başlayan Başkan Erbaş, İslam dünyasının temel meselelerinden birinin bilgi ve ilimle olan ilişkisi olduğunu söyledi.
Başkan Erbaş, bilginin öneminin yeterince idrak edilememiş olduğunu ifade ederek,
“Hepimizin bildiği bir realite olarak, bilgi en büyük güçtür. İyilik için kullanılırsa insanlığa hizmete, hukuk ve ahlak tanımayan insanların elinde ise insanlık için felakete dönüşür. İslam medeniyeti bir bilgi ve bilim medeniyetidir.” dedi.
Okumayı, anlamayı, aklını kullanmayı, bilgiye sahip olmayı emreden ve tavsiye eden birçok ayet-i kerime ve hadis-i şerifin olduğunu hatırlatan Başkan Erbaş, “Bu inanç ve azimle Müslüman âlimler, 7. Yüzyıldan Rönesans’a kadar 7 asır boyunca ilmin bütün alanlarında insanlığın inkişafına öncülük etmişlerdir. Hal böyleyken şimdi kendi medeniyeti ve kaynakları ile ünsiyet kurmakta zorlanan bir durumun varlığı dikkat çekicidir.” diye konuştu.
Başkan Erbaş, öncelikle bilginin bir imkân, güç ve değer olduğunun farkına varılması gerektiğine vurgu yaparak, “Bugün bizleri, okumaktan, dünyamızı yakından tanımaktan alıkoyan birçok unsurun varlığını hepimiz biliyoruz. Elbette sizler okuyan, araştıran gençlersiniz ama biz genel sorundan bahsediyoruz. Belki de son iki-üç asırdır yenidünyayı yöneten ve dünyanın gidişinden memnun olan bir avuç azınlık, geri bırakılmış ülkelerin cahil kalmasını istiyor. Adeta onları bilgiden uzaklaştırmak için küresel boyutta algı operasyonları ve sanal gündemlerle bireyleri ve toplumları meşgul ediyor.” ifadelerini kullandı.
“İnsanlığın devasa meselelerini çözme noktasında Kur’an ve sünnet en büyük imkândır”
İslam tasavvuru ve İslam’ı anlama konusunda daha güçlü, derin ve kuşatıcı bir yaklaşıma ihtiyaç olduğuna işaret eden Başkan Erbaş, şöyle devam etti:
“Kur’an ve sünneti, İslam’ın kaynak eserlerini ve İslam medeniyetini iyi tanımak noktasında en azından ciddi eksiklikler olduğunu söylemeliyiz. Asr-ı saadetten, Endülüs’e; Maveraünnehir’den, Osmanlı coğrafyasına, Müslümanlar çok zengin bir ilim ve kültür medeniyetinin varisidirler. Müslümanların güçlü ve etkin oldukları dönemlerde, yeryüzü, huzur ve güven açısından, bütün insanlar için daha iyi konumda olmuştur. Zira İslam toplumları Kur’an ve sünneti esas alarak bir hayat, toplum ve medeniyet inşa etmişlerdir. Dolayısıyla bugün insanlığın devasa meselelerini çözme noktasında Kur’an ve sünnet en büyük imkândır. Ancak, öncelikle onları en doğru şekilde anlayıp, en uygun yöntemle çağa taşımak sorumluluğu hakkıyla yerine getirilmelidir.”
“Son iki asırlık süreçte dünyada yaşananlar iyi analiz edilmelidir”
Başkan Erbaş yakın tarihte yaşanılanlara dikkat çekerek, “Maalesef son 2-3 asırdır dünyada yaşananları doğru anlama ve yorumlama bağlamında İslam dünyasının önemli ihmallerinin olduğu aşikârdır. Öncelikle asırlardır bir sekînet yurdu olan ümmet coğrafyasının hangi saiklerle acı ve gözyaşı diyarı haline geldiğini anlamak zorundayız. Bu bağlamda, özellikle son iki asırlık süreçte dünyada yaşananlar iyi analiz edilmelidir. Dünya savaşları, işgaller, sömürgecilik, vb. durumlar ile sosyal, siyasal, kültürel, askeri, teknolojik, bilimsel ve felsefi gelişim/değişimler ve bunun küresel etkileri ve sonuçları sağlıklı bir şekilde değerlendirilmelidir. Bugün İslam toplumlarına baktığımızda, yaşanan sorunların farklı, girift, birbirini tetikleyen, çok etkenli ve değişken sebepleri olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla yaşanan sorunların sebepleri sağlıklı tespit edilemezse, sonuç alınması da mümkün değildir.” şeklinde konuştu.
“Bu mesafeyi telafi etmek durumundayız”
Bilgide geri kalmanın zamanın gerisinde de kalmak olduğunu belirten Başkan Erbaş,
“Bilgi üretmeyenler, üretilen bilginin takipçisi hatta mahkûmu olmaya mecburdur. İslam dünyası bilim, teknik, tıp, sosyal bilimler, dahası ilahiyat alanında bilgi üretme, bilgiyi güncelleme, değere dönüştürme ve hayata kılavuz yapma konusunda, maalesef, zamanın gerisinde kalmıştır. Bu mesafeyi telafi etmek durumundayız. Doğru ve sahih bilgi zeminini kaybettiğimizde, bilgi üretmeyi ve geliştirmeyi ihmal ettiğimizde; sağlıklı düşünmeyi, sorunları tespit etmeyi ve çözüm üretme imkânını da kaybediyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.
“Batının teklif ettiği değerler insanlığın geleceğe dair umudun daha da zayıflatmıştır”
Başkan Erbaş, günümüzde batı merkezli bilginin insanı ve hayatı dizayn ettiğini ifade ederek, “Ancak söz konusu anlayışın, insan-evren-Allah tasavvurunda var olan ciddi krizler ve paradokslar bütün insanlığı olumsuz etkilemeye devam etmektedir. Batının teklif ettiği değerler insanlığın özlediği huzuru ve güveni tesis edememiş; bilakis geleceğe dair umudun daha da zayıflamasına sebep olmuştur. Nitekim batının kendi içinden bakıldığında bile bu umutsuzluk dikkat çekmektedir. Bunun yanında, son vahye, köklü bir medeniyete, dinamik insan kaynaklarına sahip olduğu halde İslam dünyası, insanı ve hayatı inşa edecek bir bilgi ve dünya tasavvurunu, güçlendirip izah ederek yeryüzüne henüz teklif edebilmiş değildir.” diye konuştu.
“İslam bir inanç, ahlak, kültür, medeniyet inşa eder”
Başkan Erbaş, İslam dünyası Kendi inanç, kültür ve medeniyet zeminine sahip çıkması gerektiğinin altını çizerek, “İslam bir inanç, ahlak, kültür, medeniyet inşa eder. Bir bilinç, insan, hukuk, toplum inşa eder. Maalesef İslam dünyasında dinin doğru anlaşılması gibi temel bir sorunun varlığını kabul etmek zorundayız. Elbette bunun birçok sebebi var. Ümmet coğrafyasının siyasal, kültürel, ekonomik, askeri açıdan küresel müdahalelere maruz kaldığını hepimiz biliyoruz. Ancak bütün bunların ötesinde özellikle son asır boyunca İslam coğrafyasının inanç dünyasına, medeniyet değerlerine, ümmetin ortak zeminine yönelik ciddi müdahalelerin varlığına şahit oluyoruz. Bunun neticesinde Müslümanların öz güveni, bilinç dünyası yara almıştır.” şeklinde konuştu.
“DEAŞ, FETÖ gibi yapılar, yanlış bir din ve peygamber tasavvurunun neticesidir”
Din istismarının yol açtığı sorunlara dikkat çeken Başkan Erbaş, şöyle devam etti:
“İslam’ın muazzez kavramlarının, masum insanların hayatlarına kast eden terör örgütleri tarafından istismar edilmesi, söz konusu örgütlerin din anlayışının ne kadar sorunlu olduğunu ortaya koymaktadır. Referansını dinden aldığını iddia ederek toplumda bozgunculuk yapan DEAŞ, Boko Haram, FETÖ vs. gibi yapılar, İslam’ın üstün ahlak ilkelerinden uzaklaşmanın, yanlış bir din ve peygamber tasavvurunun neticesidir. Elbette, dini argüman ve sloganları kullanarak, İslam’ın en mukaddes değerlerini ve kavramlarını istismar eden terör örgütlerinin küresel müdahalelerle, uluslararası faktörlerle, vekâlet savaşlarıyla ilgili boyutunun varlığı inkâr edilmez. Ancak bu durum, sorunlarımızı tamamen harici unsurlara indirgeyerek, sorumluluklarımızı ve hatalarımızı görmezden gelmeye mazeret olmamalıdır.
Burada İslam’ı en doğru şekilde anlatma ve gösterme sorumluluğu olan kişi ve kurumların görevlerini daha etkin yapamamasının yanında, dini bilgiyi gelişigüzel ve özensiz bir şekilde elde edenlerin de sorumluluğunun altını çizmek durumundayız.”
“İslam dünyası din eğitimi ve öğretimini yeniden ele almak zorundadır”
Başkan Erbaş, din eğitiminin hayata rehberlik eden bir misyona sahip olması gerektiğine vurgu yaparak, “Din eğitimi ve tasavvuru konusunda önemli sorunların varlığı muhakkaktır. Özellikle İnanç esaslarını cedel konusu yapmak; fıkhın özünü ve makasıdını gözetmeksizin, zahiri boyutu dikte etmek; ibadetlerde şekilciliğini öne çıkararak, ibadetin ahlaka ve hayata yansıyan boyutunu ihmal etmek; tebliğde metodu kaybederek, kaba, katı ve itici bir tutum takınmak; öncelikleri kaybetmek gibi her biri üzerine epey konuşmamız gereken oldukça ciddi sorunların varlığı aşikârdır.
Dinin hayatla irtibatının zayıf olması, yaşanan, dini, sosyal ya da insanı ilgilendiren diğer meselelere İslam adına doğru, gerçekçi ve pratik boyutu olan çözümler getirilememesi; hayatın içinden konularda inancın ikinci planda kalmasına hayatın dışına ya da kenarına itilmesine sebep olmaktadır.” ifadelerini kullandı.
Yaşanan hayatı, sorunları, sosyal gerçeklikleri dikkate almayan bir din anlayışının doğal olarak kabul görmediği gibi marjinal alanların oluşmasına neden olduğunu dile getiren Başkan Erbaş, “İslam dünyası din eğitimi ve öğretimini, amaç, metod, muhteva, gibi açılardan yeniden ele almak zorundadır. Örneğin; Özgürlük, hak, sorumluluk, hukuk, paylaşma, eşitlik, emek gibi insanlığın, özellikle gençliğin popüler kavramları, aslında en güzel karşılıklarını İslam düşüncesinde ve ahlakında bulmaktadır.” diye konuştu.
“Mezhebi ve meşrebi farklılıkların tefrika ve kavga sebebine dönüşmesi ciddi bir sorundur”
Başkan Erbaş, mezhebi ve meşrebi farklılıkların anlaşılma biçiminin yeniden ele alınması gerektiğini belirterek, “Ciddi bir sorun da mezhebi ve meşrebi farklılıkların tefrika ve kavga sebebine dönüşmesidir. Rahmete ve kolaylığa; özgür düşünce ve hür iradeye vesile olan mezhep ve meşrep farklılıkların husumet sebebi haline gelmesi, dinin özünden, Peygamber’in kuşatıcı, kucaklayıcı, merhamet yüklü mesajlarından uzaklaşmanın sonucudur.” değerlendirmesinde bulundu.
“İnanç karşıtı akımlar, algı operasyonlarıyla gençleri kuşatıyor”
İnanç karşıtı ya da inkarcı akımlar ve ideolojilerin algı operasyonları ve enformatik propagandalarla özellikle gençleri kuşattığına işaret eden Başkan Erbaş, “Batının kendi arayışı ve hatta kavgaları neticesinde neşet eden ve dünyayı etkileyen; deizm, nihilizm, ateizm vb akımların, itikadi alanda yaşanan kaotik ortamın da etkisiyle karşılık bulması, üzerinde durulması gereken hususlardandır. Saydığımız bütün bu sebeplerin kaynağı olarak aslında yalın ve açık bir ifade kullanmak mümkündür; O da cehalettir.” şeklinde konuştu.
“Başkasını taklit edenler medeniyet inşa edemezler”
Başkan Erbaş, İslam dünyasının sosyal alanda yaşadığı sorunları en kısa sürede çözüme kavuşturması gerektiğine vurgu yaparak, sözlerini şöyle sürdürdü:
“İslam dünyasının kendi değerlerine, medeniyetine, inancına yabancılaşma sorunu göz ardı edilmemelidir. Milleti millet yapan, ayakta tutan; inanç, tarih, edebiyat gibi unsurlar, her milletin kendi özgün değerleridir. Hiçbir millet başkasının değerleri ile yücelemez. Başkasını taklit edenler medeniyet inşa edemezler. Tarihini bilmeyenler gelecek inşa etmek için gereken güçlü bir zeminden mahrum kalırlar.
Bugün yeryüzünde var olan kültürel emperyalizm kabul edelim ki, İslam coğrafyasını ciddi şekilde etkilemiştir. Bu itibarla Müslümanlar kendi medeniyet değerleriyle buluşmalı ve onları yeniden evrensel değerler haline getirmelidir.
Diğer yandan kapitalist bir cendere içinde alabildiğine dünyevileşmenin bütün hayatı ve ilişkileri etkileyen ciddi bir sorun olduğunu hepimiz görmekteyiz.”
“İslam toplumlarında ırkçılığın bir kavga hatta savaş sebebi sayılması oldukça üzücüdür”
“Irkçılık düşüncesi vahdeti tarumar etmektedir” diyen Başkan Erbaş, “Tanışmaya, kaynaşmaya vesile kılınan etnik farklılıkların, İslam dünyasının bazı bölgelerinde bir soruna dönüştüğüne şahit olmaktayız. Aslında İslam medeniyetinin yaşattığı değerleri düşündüğümüzde, İslam toplumlarında etnisitenin/ırkçılığın bir kavga hatta savaş sebebi sayılması gerçekten oldukça üzücü bir durumdur. Oysa ki; İslam’ın insanlığa en büyük armağanı; ırk, renk, coğrafya ayrımı yapmaksızın bütün insanların temel haklarını ve hukukunu koruması ve sadece takvayı, erdemli davranışı ve güzel ahlakı öne çıkarmasıdır.” ifadelerini kullandı.
“Daha iyi bir dünya için hepimizin yapacağı bir şeyler elbette vardır”
Başkan Erbaş, bugün ümmet olarak Müslümanların hep beraber ciddi ve köklü bir muhasebe ve özeleştiri yapmak zorunda olduğunu ifade ederek sözlerini şöyle tamamladı:
“Coğrafyamızın nasıl şiddete, savaşlara, merhametsizliğe, tefrikaya müsait hale geldiğini düşünmek zorundayız. Nasıl küresel aktörlerin ve vekâlet savaşlarının güç gösterisi alanına dönüştüğünü düşünmek zorundayız. Hangi boşluktan bu terör örgütlerinin ortaya çıktığı, hangi unsur ve argümanların şiddeti ve tefrikayı beslediği gibi hususları kapsamlı olarak düşünmek zorundayız. Elbette yaşadığımız sorunlar ve konuştuğumuz olumsuzluklar bir ümitsizliğe sebep olmamalıdır. Bizler bütün sorunlarımızı çözebilecek inanca, irfana ve medeniyet birikimine sahibiz. Yüce Allah’ın gönderdiği en son ve mükemmel dinin mensuplarıyız. Kur’an’ın ve sünnetin hakikatleri bütün açıklığıyla elimizdedir. Bize düşen; bilgiyle, hikmet ve tefekkürle yenide öze dönmek, ortak zeminimizi sağlamlaştırmak, yüreklerimizi birbirimize açmaktır. Bilgiye, ferasete, şuura ve ahlaka dayalı bir hayat tasavvurunu geliştirmek ve güçlendirmektir. Bu anlamda daha iyi bir dünya için hepimizin yapacağı bir şeyler elbette vardır.”
Programa, Diyanet İşleri Başkanlığı Dış İlişkiler Genel Müdürü Erdal Atalay, Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Mustafa Irmaklı, akademisyenler ve çok sayıda öğrenci katıldı.